ANNE BABALARA ÖNERİLER
Gençlerle barış içinde yaşamak mümkündür. Aslında olması gereken de budur. Gençlik çatışmalarının devam etmesi, gençlerle yetişkinler arasında kapatılamaz gibi görünen bir uçurum insanı karamsarlığa itmektedir. Fakat gençleri anlamak ve onlarla dayanışma içinde olmak gereklidir. Gençlerin yaratıcılık ve coşkunluklarından faydalanmak gerekmektedir. Buna karşılık gençler ne denli yadsısalar da yetişkinlerden öğrenecekleri çok şeyler vardır. Eski kuşaklarla yeni kuşakların birbirlerinden kopmamaları için gereken tek yol vardır: "İletişim kurmak ve sürdürmek." Bu iletişim koptuğu zaman kargaşa ve çatışma meydana gelir. İletişimi başlatmak zor olsa da bu sorumluluk yetişkinlere düşer. İletişim ve anlayış sağlanmadan gençlerin asiliği ve atılganlığı düzeltilemez.
Örneğin; oğlunun davranışını beğenmeyen babanın, oğluyla konuşması gerekirken anneyi aracı kılarak " Kendine çeki düzen versin yoksa karışmam "diyerek genci kendinden uzaklaştırır.
Fırtınalı ve çetin bir dönem geçiren gencin, iniş-çıkışları ve bocalamaları karşısında soğukkanlı davranılmalıdır. Kendisiyle de savaşan genç için ana-baba da kararsız kalırsa genç bocalamaya arttırır.
Genç için disiplin çok aşırı olmamalıdır. Örneğin; ilkokul çocuğunun bazı davranışları disiplinle değiştirilip düzeltilirken genç ise bu disipline sert bir tepki verebilir. Daha çok baskı ve kısıtlama, baş kaldırmayı körükleyebilir. Haksız yere atılan bir tokat, evden kaçmaya ya da kendini öldürmeye yol açabilir.
Genellikle gençlere geniş bir davranış özgürlüğü onayı, babayı usandırarak koparacağı hakları ona önceden vermek daha yerinde olur. Örneğin; arkadaşları ile gezmek, eve geç gelmek, pastanede toplanmak, topluca bir yerlere gitmek gibi haklar yavaş yavaş artırılabilir. Gencin tepkisinden korkup her dediğine boyun eğilmeli diye bir kural yoktur çünkü genç hem çok özgürlük arar hem de belli yerlerde dizginlenmek ister. Gencin her isteğini yerine getiren ana-baba güven verici olamaz. Tatlı sert yaklaşımlar çoğu kez başarılı olur.
Genci sırasında durdurabilmek için bir koşul vardır: Genç için önemli ayrıntılarda gereksiz tartışmalara girmemek.
Örneğin; Saçını kestirmezse oğlu ile konuşmayacağını söyler. Bu tür bir davranış baba ile oğlunu birbirinden soğutur.
Gencin davranışı kimi zaman ana-babayı çileden çıkarır. Bu durumda öfkelenmemek elde değildir. Öfkeyi tümden bastırmanın da anlamı yoktur. Ancak aşağılayıcı hele arkadaşları yanında küçültücü sözlerden kaçınmak gerekir.
Genç, aykırı düşünce ve görüşleri ile ana-babayı sınar. Bu durumlarda oyuna gelip ters tepki vermemek gerekir. Genç bu durumlarda kendisinin kazandığını düşünür. Baba ya da annenin tartışmayı kazanmak ister gibi davranmaması genci daha çok savunmaya itecektir. Bunun yerine yumuşak ve tartışmaya açık bir tutumla yaklaşmak ve ipuçları vererek onun bu konuları araştırması daha faydalı olacaktır.
Örneğin; sen ne bilirsin ki öyle yüksekten atıyorsun? gibi küçümseyici davranışlardan kaçınılmalıdır.
Gence, büyüdüğünü ve daha bağımsız olduğunu belirtmek, yaşına uygun sorumluluklar verilmeli , giyimine ve kuşamına karışılmamalıdır.
Tökezlemeleri ve yanılmaları karşısında alaycı davranmak genci evden soğutur. Olumlu davranışlar övülmeli ama göklere çıkartılmamalı, başarısızlıkları da anlayışla karşılanmalı ve genç dinlenilmelidir ve başarısızlık oturup onunla paylaşılmalıdır hemen suçlanmamalı ve ebeveynler bu başarısızlıkta kendi paylarının olup olmadığını sorgulamalıdırlar.
Benim gençliğimde diye başlayan konuşmalardan kaçınılmalıdır. Dinlemezler ama soru sorulunca ya da bir şey danışıldığında bu fırsat kaçırılmamalı ve gereken açıklamalar gence yapılmalıdır.
Gençlerle sorunları olduğunda değil arada sırada bir fırsat buldukça söyleşi ve dertleşme olanağı yaratmak olumlu ve verimli olur.
Anne- Babalar Ve Gençler
Uyumlu çocukluktan sonra değişen davranışlarla gelen ergenler pek çok ana-babayı hazırlıksız yakalar ve şaşırtır. Her şey yolunda giderken ani öfkelenmeler, huysuzluklar anlamsızlaşır. Kuralları hiçe sayan ve sert tepkiler veren gence karşı soğukkanlı davranamazlar. Karşılıklı sert tutumlar takınırlar. Gence karşı nasıl davranacaklarını bilemeyip bocalarlar. Böylece iletişim kopar ve tutumlar meydan okumaya döner. Genç bu dönemde tutarsızdır. Bağırıp çağırıp evden çıkar gider ve eve geldiğinde ana-babayla şakalaşır. Bu dönemde genç ana-babayı eleştirir ve sanki öğrenecek hiçbir şeyi kalmamıştır. Öğütleri ile davranışları arasındaki tutarsızlığı yüzlerine vurur. Onları eleştirmek fırsatını hiç kaçırmaz. Ana-babaların düşüncelerine zıt sözler seçer ve tartışır. Babasının politik fikirlerine zıt fikirler savunur. Baba dayanamaz ve ergenin oyununa gelerek tartışmaktan kaçar ve kısa keser. Ergenin burada kanıtlamaya çalıştığı farklı fikirleri olduğunu ispat etmektedir. Ya da karşı çıkmak için karşı çıkabilir. Bazen de dışarı da sıkılgan, aklı başında ve uslu davranan ergenin evde fırtınalar koparmasını anlayamazlar. Ana-babaları eleştirdikleri yetmezmiş gibi başka ana-babaları örnek göstermeleri ana-babaları daha çok çileden çıkarır. Bazen ergen o kadar çok fırtınalar kopartır ki, kendi yaptıklarını abartırlar. Kimse onu anlamıyordur. Onu en iyi anlayan arkadaşlarıdır. Aynı sorunları yaşayan arkadaş kümesine sığınır. Ailede arkadaşları ile ilgili bir şeyler söylendiğinde evde sert tepkiler verebilir. Anne-baba ilgiyi kesince öcünü ders asarak, zayıf getirerek alır.
Anne-babanın çocuklarına karşı takındıkları tutumları şu başlıklarda gruplandırabiliriz:
Aşırı Koruma: Anne-babanın aşırı koruması, çocuğa gerektiğinden fazla kontrol ve özen göstermesi anlamına gelir. Bunun sonucu, çocuk diğer kimselere aşırı bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal kırıklıkları olan bir kişi olabilir.
Anne-babanın aşırı koruyuculuğu çocuğun okul başarısını ve okula uyumunu da etkiler. Cemil ilkokul 1. sınıfta, sınıf başkanlığı yapan en başarılı öğrencidir. Annesinin hasta olur endişesiyle teneffüslere çıkmasını istememesi sebebiyle giderek okuldan soğumuş, okul fobisi olmuştur. Kendisi durumu şöyle açıklamaktadır: "Bütün arkadaşlarım bahçede oynarken ben sınıfta bekçilik yapıyorum, bu nedenle artık okula gitmek istemiyorum."
Hoşgörü Sahibi Olmak: Anne-babanın çocuklarına karşı hoşgörü sahibi olmadan, çocukların bazı kısıtlamalar dışında, arzularını diledikleri biçimde gerçekleştirmelerine izin vermeleri anlamına gelir. Anne-babanın hoşgörüsünün normal bir düzeyde gerçekleşmesi, çocuğun kendine güvenen, yaratıcı, toplumsal bir birey olmasına yardım eder.
Aşırı Hoşgörü ve Düşkünlük: Aşırı hoşgörü ve düşkünlük, çocuğu bencil yapar. O, daima diğerlerinin dikkatini çekmek ve kendisine hizmet edilmesini ister. Böyle çocuklar, ev içinde ve dışında çok zayıf bir sosyal uyum gösterirler.
Reddetme: Reddetme, bir anlamda, çocuğun sağlık hizmetlerini aksatarak, ona düşmanca duygular beslemek şeklinde tanımlanabilir. Bu ortamdaki çocuk, yardım duygusundan uzak, sinirli, duygusal kırıklıkları olan, diğerlerine, özellikle kendisinden küçük ve zayıflara karşı, düşmanca duygulara sahip bir birey olabilir.
Baskı Altında Bulundurma: Anne ve babadan birisi ya da her ikisinin baskısı altında olan çocuk, nazik, dürüst ve dikkatli olmasına karşılık, çekingen, başkalarının etkisinde kolay kalabilen, aşırı hassas bir yapıya sahip olabilir.
Suçlayan: Cezalandıran ve sürekli karışan anne-babaların çocuklarının kolayca ağlayan çocuklar olduğu görülür. Baskı altında büyüyen çocuklar da, genellikle, isyankâr tutumlarla birlikte, aşağılık duygusu gelişebilir.
Çocuklara Boyun Eğme: Çocuklarına boyun eğen anne ve babalar, evde onların egemenliğini kabullenen kişilerdir. Bu tür ailelerde, çocuklar anne ve babalarına hükmeder ve onlara çok az saygı gösterirler. Bu çocuklar yalnız anne ve babalarıyla yetinmeyip, zamanla ev dışındaki kimselere de egemen olmanın yollarını arayan birer birey haline dönüşürler.
Çocuk Ayırma: Bütün çocuklarını eşit düzeyde sevdiklerini söylemelerine karşın, bir kısım anne ve babanın, bazı çocuklarını daha çok sevdikleri gözlenmektedir. Böyle durumlarda anne ve babalar, sevdikleri çocukları diğerlerinden ayırarak, onları kayırırlar. Aşırı sevgi gören bu çocuklar, daha çok anne ve babalarıyla oyun oynamayı yeğlerken, akranlarıyla olan ilişkilerinde, saldırgan ve baskılı bir görünüm içindedirler
Başarılı Ana-Baba-Çocuk İlişkisinin Koşulları
Ana-baba çocuklarını eğitirken, öncelikle gelişim evrelerini bilmeli ve çocuklarının içinde bulunduğu gelişim dönemini tanımalıdırlar. Başka bir deyişle, ana-baba, çocuklarını tanıyarak işe başlamalıdırlar.
Ana-baba, çocukların, kendi modelleri olmadığı gibi, kardeşlerinden ve arkadaşlarından farklı, bağımsız, kendine özgü zekâ ve kişilik özellikleri olan bir birey olduğu gerçeğinden hareket etmelidirler.
Anne ve babanın çocuklarına, "uygun olan davranışı" öğretebilmeleri ya da neyin doğru neyin yanlış olduğunu öğretebilmeleri için, gerek kendi aralarında, gerekse çocuklarına yönelttikleri davranışlarında dengeli, tutarlı ve kararlı olmaları gerekir.
Anne ve babanın güvenli bir çocuğa sahip olabilmeleri için, önce kendilerine, sonra birbirlerine, ardından da çocuklarına güvenmeleri gerekir.
Çocuğun, taklit yoluyla her türlü davranış kalıbını öğrenmesi söz konusu olduğundan, ana-baba "istenen-uygun davranış" örüntülerini geliştirmelidirler. Ana-baba, önce kendi içlerinde barışık, huzurlu birer birey ve sağlıklı birer özdeşim modeli olmalıdırlar.
Ana-baba, çocuğundan yaşı ve yeteneklerine uygun isteklerde bulunmalı, çocuğu hayal kırıklığına uğratacak, yaşının üstünde beklentiler içine girmemelidirler. Çocuğun ilgi ve yeteneği onun yönlendirilmesinde esas alınmalı, ana-babanın tutkuları dikkate alınmamalıdır.
Ana-babalar , çocuklarının bağımsız bir birey olduğunu kabul eden, onlara sevgi ile yaklaşan ve olumlu ilişki kurmaya çalışan kişiler olmalıdırlar bilinmelidir ki, sevgi temeline dayanan eğitim, sağlam ve başarılı bir eğitimdir.
Anne ve baba, soyut, düzeyde uyarı yerine, somut düzeyde eylemi temel almalıdırlar.
Anne ve baba, öyle bir ortam hazırlamalıdırlar ki, çocuk sanki her zaman anne ve babası yanındaymış gibi kendini güvenli, hiç yanında değilmiş gibi özgür hissetsin.
Ana-baba, çocuğunun kişiliğine saygı duyan, benlik saygısı üstün kişiler olmalıdır ki, çocuklarının benlik saygısı da üstün olabilsin. Ana-babalar, kendi kendini yöneten bireyler yetiştirebilmeleri için gerekli psiko-sosyal ortamı hazırlamalıdırlar. Bunun için de aşırı koruyucu yaklaşımdan kaçınarak çocuğun kendi kendini yöneten bir birey olmasına fırsat vermelidirler.
Kısacası, ana-baba, çocuğa sevgi veren, girişim ve yeteneğini ve özgüvenini kazanabilmesi için onu destekleyen kişiler olmalıdırlar. Çocuğa yeterli düzeyde desteğin sağlandığı bu ortamda, ana-babanın sağladığı disiplin ve eğitimin nitelikleri olumludur. Çocuğun istemi hiçbir zaman engellenmez. Aşırı davranışlar anlayışla karşılanır ve yumuşak bir biçimde düzeltilebilir. Böyle bir esnek ortamda çocuk, cesaretli ve topluma uyumlu bir insan olarak yetişir. Yaşamını yapıcı çabalar üzerine kurmayı öğrenir.
İdeal ana-babayı belirlemek zor olmakla beraber, başarılı ana-babalar çocuğun ihtiyaçlarını sezen, onlara uygun yanıtlar veren, hoşgörülü veya katı olmayıp, çocuğa karşı esnek bir yaklaşım içinde olan, davranışlarında belirli bir devamlılık ve kararlılık sağlayan, karşı çıkmadan önce her zaman çocuğun isteklerini dinleyen ana-babalardır
Yine başarılı ana-babalar, çocuğun kendi kendisini denetlemesi ya da iç denetim demek olan ahlak gelişimine ortam hazırlayan, çocuktaki sorumluluk duygusunu geliştiren, olayların sonuçlarıyla onları baş başa bırakan, onlara hak ve özgürlüklerinin sınırını öğreten, kendi kendilerini disipline eden ve düşüncelerini özgürce anlatabilen birer birey yetiştirmelerine imkan hazırlayan kimselerdir.